Don Miguel Ruiz ‘den Dört Anlaşma’yı hayatımıza geçirebilmeyi rica ediyorum. En azından deneyerek adım atmak yada aklınızın bir köşesindeyken arada bir hatırlayacağınızı düşünüyorum.
1.Anlaşma; Kullandığınız Sözcükleri Özenle Seçin.
2.Anlaşma; Hiçbir şeyi Kişisel Algılamayın.
3.Anlaşma; Varsayımda Bulunmayın.
4.Anlaşma; Daima Yapabildiğinizin En İyisini Yapın.
2.Anlaşma; Hiçbir şeyi Kişisel Algılamayın.
3.Anlaşma; Varsayımda Bulunmayın.
4.Anlaşma; Daima Yapabildiğinizin En İyisini Yapın.
1.Anlaşma; KULLANDIĞINIZ SÖZCÜKLERİ ÖZENLE SEÇİN.
Sözleriniz arı – kusursuz – eksiksiz olmalıdır. Kullandığınız sözcüklerde kusursuz olabilmeniz ilk anlaşmadır. Sözünüzü özenli bir seçicilikle kullanmak “GÜNAHSIZ” sözler kullanmak enerjinizin doğru kullanımıdır. Bu enerjinizi sevgi ve gerçek olan yöne doğru kullanmak anlamına gelir. Kendinizle sözünüzde “GÜNAHSIZ” olacağınız doğrultusunda bir anlaşma yaparsanız sadece bu niyette olmanız bile içinizde birikmiş olan duygusal zehirlerden arınmanız için yeterli olacaktır. Gerçek sizin ağzınızdan dile geldiğinde sizi ARINDIRIR ve ÖZGÜRLEŞTİRİR. Söz biz insanların sahip olduğu en güçlü armağandır.
Birinci anlaşmayı benimseyerek ve sözümüzü özenle seçersek bir süre sonra zihnimiz ve bireysel ilişkilerimizdeki iletişimimiz duygusal zehirden arınacaktır. Sözlerinize gösterdiğiniz dikkat ve seçimlilik size bir şey daha kazandıracaktır.
BAĞIŞIKLIK… Başkalarının negatif telkinlerine karşı bağışıklık kazanacak ve size söylenen olumsuz sözlerden etkilenmez hale geleceksiniz. Olumsuz fikirleri kabul etmek ancak olumsuz fikirlerin verimli olduğu bir zihinde olabilir. Siz sözlerinizde saflığı ve gerçeği ifade ettiğiniz sürece, zihniniz kara büyüden gelen sözler için verimli bir ortam oluşturmaz. Böyle bir zihin sadece sevgiden gelen sözler için verimli olur. Sözleriniz “GÜNAHSIZ” ise kendinizi iyi hissedersiniz. Kendinizi mutlu ve huzurlu hissedersiniz. Şu anda bu toplumu zihninize ekiyorum. Tohumun gelişip gelişmeyeceği zihninizin sevgi tohumuna uygun ortamı olup olmamasına bağlıdır. Kendinizle bu anlaşmayı yapmak size bağlı… Bu tohuma bakın onu besleyin, büyütün. Bu tohum zihninizde geliştikçe daha fazla tohumlar yaratacaktır. Ve sevgi tohumları, korku tohumlarının yerini alacaktır.
BİRİNCİ ANLAŞMA çok güçlüdür.
Sözlerinizi doğru kullanın. Sözlerinizi sevginizi paylaşmak için kullanın. Beyaz büyüyü kullanın ve bunu kullanmaya kendinizle başlayın. Kendinize ne kadar harika, ne kadar özgün ve büyük olduğunuzu söyleyin. Kendinizi ne kadar sevdiğinizi söyleyin. Sözlerinizi size acı veren küçük anlaşmalarınızı bozmak için kullanın. Sizi bireysel özgürlüğe, büyük başarılara ve bolluk bilincine doğru götürebilir. Tüm korkularınızı haz ve sevgiye dönüştürebilirsiniz. Korku rüyasını aşarak farklı bir rüya yaratabilirsiniz. Cehennemde yaşayan binlerce insanın arasında bile cennette yaşayabilirsiniz. Çünkü, artık cehenneme karşı bağışıklık kazanırsınız. Cehennem size yaklaşamaz.
2.Anlaşma; HİÇBİRŞEYİ KİŞİSEL ALGILAMA
Kişisel algılamak anlamak söylenen şeye katılmakla mümkündür. Söyelnen şeyle anlaşma yaptığınız anda, zehir zihninize yayılır ve cehennem rüyasının tutsağı olursunuz. Bu tuzağa düşmenizin nedeni bireysel önemlilik denilen şeydir. Bireysel önemlilik ya da kişisel algılamak bencillliğin en üst düzeydeki ifadesidir. Çünkü herşeyin “KENDİMİZLE İLGİLİ” olduğunu varsayarız. Her şeyin merkezinde kendimizin olduğunu düşünürüz. Diğer insanlar merkeze sizi koyan hiçbirşey yapamaz. Yaptıkları herşey kendileriyle ilglidir. Herkes kendi rüyasını yaşar. Birşeyi kişisel algıladığımızda onların bizim dünyamızın nasıl olduğunu bildiklerini varsayarız. Ve kendi dünyamızı onların dünyasına empoze etmeye çalışırız. Durumu son derece kişiselmiş gibi göründüğü anlarda bile başkaları size direkt olarak hakaret ediyor olsa bile, yine de sizinle ilglisi yoktur. Biri size “Hey sen çok çirkinsin” dese bile bunu KİŞİSEL ALGILAMAYIN. Çünkü gerçek şu ki kişi kendi duygu, düşünce ve inanışlarını ifade ediyor. Bu kişinin size gönderdiği zehri kabul edip etmemek kişisel algılamayla ilgilidir. Eğer zehri kabul ederseniz onu size ait kılarsınız. Söylenenleri kişisel algıladığınızda zehri tutarsınız. Oysa kişisel algılamadığınızda cehennemin ortasında bile zehirlere karşı bağışıklığa sahip olursunuz. Bu bağışıklık gücü 2. ANLAŞMANIN ARMAĞANIDIR. Kişisel algıladığınızda söylenenlerden rahatsızlık duyarsınız. Kendi inançlarınızı savunarak tepki gösterirsiniz. Bu tepkiyle çelişkiler ve çatışmalar yaratırsınız. Küçük şeyleri bile büyütür, pireyi deve yaparsınız. Çünkü; haklı çıkmak ihtiyacı duyarsınız. Birisinin bana kim olduğumu söylemesine ihtiyaç duymuyorum. Hiçbirşeyi kişsel algılamıyorum. Sizin bakış açınız sizin dünyanızı yansıtır. “Söylediklerin beni incitiyor” diyebilirsiniz. Ama sizi inciten söylediklerim değil. Yaranıza dokunduğu için incinirsiniz.SİZİ İNCİTEN SİZSİNİZ… Sizi incitmiş olduğumu da kişisel algılamam.Sizin bakış açınız sizin için KİŞİSELDİR. Sizin bakış açınız sizin GERÇEĞİNİZDİR. Bana kızdığınızda kendinizle uğraştığınızı BİLİRİM. Ben size kızmanız için iyi bir mazaret olurum. Kızarsınız, çünkü KORKUYORSUNUZDUR.. Çünkü, korkularınızla UĞRAŞIYORSUNUZ… Korku yoksa kızmak mümkün değil. Korku yoksa nefret etmek de mümkün değil. Korku yoksa kıskanç ya da özgün olmak da mümkün değil. Korkusuz yaşadığınızda, sevgiyle yaşadığınızda bu tür duygulara yaşamınızda yer yoktur. İnsanları kişisel algılamadan gerçekte oldukları gibi görebilmeyi başardığınızda asla söylediği yada yaptığı şeylerden incinmeyiz. Size yalan söyeselerde bundan incinmezsiniz.
Çünkü, onların korktukları için yalan söylediklerini bilirsiniz. İnsanlar kendilerinin mükemmel olmadığının sizin tarafınızdan keşfedilmesinden korkuyor. Sosyal maskeden sıyrılmak acı vericidir. Birisinin söylediği ve yaptığı şey arasında fark varsa ve siz davranışa değil söylenene kulak vermeyi seçerseniz, kendinize yalan söylemiş olursunuz. Kendinize doğruyu itiraf etmek acı verebilir ama gerçeği kabul etmek iyileşmenin başlangıcıdır herşey daha iyiye doğru düzelecektir. HİÇBİR ŞEYİ KİŞİSEL ALGILAMAYIN. Kişisel algıladığınızda hiçbirşey uğruna kendinizi acı çekmeye mahkum edersiniz. İnsanlar farklı boyutlarda ve farklı açılarda acıların tiryakisi olur.
Bizler bu bağımlılıkları sürüdrebilmek için birbirimize destek veririz. Eğer kullanılma – sömürülme – aşağılanmaya ihtiyaç duyuyorsanız başkaları sizi kullanarak sömürerek ya da aşağılayarak size ihtiyacınızı karşılamanız için yardım etmekte gönüllü olacaktır. Sizi taciz edecek insanları bulmanız çok kolaydır. Acı çekme bağımlılığı uygulamalı bir anlaşmadan başka birşey değildir. Birisi size sevgi, saygıyla davranmıyorsa o kişinin sizden uzaklaşması bir armağandır. Terk edilince bile birsüre acı çeker, bir süre sonra yüreğiniz iyileşir. O zaman gerçekten istediğini seçebilirsin. Kişisel algılamadığında; yaşamınızda birçok acıdan kaçınmanız mümkün. Kızgınlık, kıskançlık, fesat duygular yok olur. Üzüntüler kaybolur. Özgürlüğe kavuşursunuz. Kişisel algılamadığınızda; sorumlu seçimler yapabilmek için sadece kendinize güvenmeyi öğrenirsiniz. Asla başkalarının davranışlarından sorumlu değilsiniz. Sadece kendi davranışlarınızdan sorumlusunuz. Bunu anladığınızda; başkalarının söylediği özensiz sözler sizi incitme. Yüreğinizi tümüyle açarak dolaşsanız da kimse zarar veremez.
Alay edilme reddedilme korkusu olmadan “ Seni Seviyorum” diyebilirsiniz. Suçluluk – öz yargılama olmaksızın “ EVET yada HAYIR” diyebilirsiniz. Cehennemin ortasında içsel huzur mutluluk hissedersiniz. İki anlaşmayı hayatınızda uyguladığınızda cehennemde tutsak kılan binlerce küçük anlaşmaların (Yüzde) %75ini bozmuş olursunuz. CEHENNEMİN ATEŞİ SİZİ YAKMAZ…
Kişisel algılamak anlamak söylenen şeye katılmakla mümkündür. Söyelnen şeyle anlaşma yaptığınız anda, zehir zihninize yayılır ve cehennem rüyasının tutsağı olursunuz. Bu tuzağa düşmenizin nedeni bireysel önemlilik denilen şeydir. Bireysel önemlilik ya da kişisel algılamak bencillliğin en üst düzeydeki ifadesidir. Çünkü herşeyin “KENDİMİZLE İLGİLİ” olduğunu varsayarız. Her şeyin merkezinde kendimizin olduğunu düşünürüz. Diğer insanlar merkeze sizi koyan hiçbirşey yapamaz. Yaptıkları herşey kendileriyle ilglidir. Herkes kendi rüyasını yaşar. Birşeyi kişisel algıladığımızda onların bizim dünyamızın nasıl olduğunu bildiklerini varsayarız. Ve kendi dünyamızı onların dünyasına empoze etmeye çalışırız. Durumu son derece kişiselmiş gibi göründüğü anlarda bile başkaları size direkt olarak hakaret ediyor olsa bile, yine de sizinle ilglisi yoktur. Biri size “Hey sen çok çirkinsin” dese bile bunu KİŞİSEL ALGILAMAYIN. Çünkü gerçek şu ki kişi kendi duygu, düşünce ve inanışlarını ifade ediyor. Bu kişinin size gönderdiği zehri kabul edip etmemek kişisel algılamayla ilgilidir. Eğer zehri kabul ederseniz onu size ait kılarsınız. Söylenenleri kişisel algıladığınızda zehri tutarsınız. Oysa kişisel algılamadığınızda cehennemin ortasında bile zehirlere karşı bağışıklığa sahip olursunuz. Bu bağışıklık gücü 2. ANLAŞMANIN ARMAĞANIDIR. Kişisel algıladığınızda söylenenlerden rahatsızlık duyarsınız. Kendi inançlarınızı savunarak tepki gösterirsiniz. Bu tepkiyle çelişkiler ve çatışmalar yaratırsınız. Küçük şeyleri bile büyütür, pireyi deve yaparsınız. Çünkü; haklı çıkmak ihtiyacı duyarsınız. Birisinin bana kim olduğumu söylemesine ihtiyaç duymuyorum. Hiçbirşeyi kişsel algılamıyorum. Sizin bakış açınız sizin dünyanızı yansıtır. “Söylediklerin beni incitiyor” diyebilirsiniz. Ama sizi inciten söylediklerim değil. Yaranıza dokunduğu için incinirsiniz.SİZİ İNCİTEN SİZSİNİZ… Sizi incitmiş olduğumu da kişisel algılamam.Sizin bakış açınız sizin için KİŞİSELDİR. Sizin bakış açınız sizin GERÇEĞİNİZDİR. Bana kızdığınızda kendinizle uğraştığınızı BİLİRİM. Ben size kızmanız için iyi bir mazaret olurum. Kızarsınız, çünkü KORKUYORSUNUZDUR.. Çünkü, korkularınızla UĞRAŞIYORSUNUZ… Korku yoksa kızmak mümkün değil. Korku yoksa nefret etmek de mümkün değil. Korku yoksa kıskanç ya da özgün olmak da mümkün değil. Korkusuz yaşadığınızda, sevgiyle yaşadığınızda bu tür duygulara yaşamınızda yer yoktur. İnsanları kişisel algılamadan gerçekte oldukları gibi görebilmeyi başardığınızda asla söylediği yada yaptığı şeylerden incinmeyiz. Size yalan söyeselerde bundan incinmezsiniz.
Çünkü, onların korktukları için yalan söylediklerini bilirsiniz. İnsanlar kendilerinin mükemmel olmadığının sizin tarafınızdan keşfedilmesinden korkuyor. Sosyal maskeden sıyrılmak acı vericidir. Birisinin söylediği ve yaptığı şey arasında fark varsa ve siz davranışa değil söylenene kulak vermeyi seçerseniz, kendinize yalan söylemiş olursunuz. Kendinize doğruyu itiraf etmek acı verebilir ama gerçeği kabul etmek iyileşmenin başlangıcıdır herşey daha iyiye doğru düzelecektir. HİÇBİR ŞEYİ KİŞİSEL ALGILAMAYIN. Kişisel algıladığınızda hiçbirşey uğruna kendinizi acı çekmeye mahkum edersiniz. İnsanlar farklı boyutlarda ve farklı açılarda acıların tiryakisi olur.
Bizler bu bağımlılıkları sürüdrebilmek için birbirimize destek veririz. Eğer kullanılma – sömürülme – aşağılanmaya ihtiyaç duyuyorsanız başkaları sizi kullanarak sömürerek ya da aşağılayarak size ihtiyacınızı karşılamanız için yardım etmekte gönüllü olacaktır. Sizi taciz edecek insanları bulmanız çok kolaydır. Acı çekme bağımlılığı uygulamalı bir anlaşmadan başka birşey değildir. Birisi size sevgi, saygıyla davranmıyorsa o kişinin sizden uzaklaşması bir armağandır. Terk edilince bile birsüre acı çeker, bir süre sonra yüreğiniz iyileşir. O zaman gerçekten istediğini seçebilirsin. Kişisel algılamadığında; yaşamınızda birçok acıdan kaçınmanız mümkün. Kızgınlık, kıskançlık, fesat duygular yok olur. Üzüntüler kaybolur. Özgürlüğe kavuşursunuz. Kişisel algılamadığınızda; sorumlu seçimler yapabilmek için sadece kendinize güvenmeyi öğrenirsiniz. Asla başkalarının davranışlarından sorumlu değilsiniz. Sadece kendi davranışlarınızdan sorumlusunuz. Bunu anladığınızda; başkalarının söylediği özensiz sözler sizi incitme. Yüreğinizi tümüyle açarak dolaşsanız da kimse zarar veremez.
Alay edilme reddedilme korkusu olmadan “ Seni Seviyorum” diyebilirsiniz. Suçluluk – öz yargılama olmaksızın “ EVET yada HAYIR” diyebilirsiniz. Cehennemin ortasında içsel huzur mutluluk hissedersiniz. İki anlaşmayı hayatınızda uyguladığınızda cehennemde tutsak kılan binlerce küçük anlaşmaların (Yüzde) %75ini bozmuş olursunuz. CEHENNEMİN ATEŞİ SİZİ YAKMAZ…
3.Anlaşma; VARSAYIMDA BULUNMAYIN..
Varsayımlarda bulunmanın problemi, varsayımlarımızın gerçek olduğuna inanmamızdır. Başkalarının neyi düşündüğüne, yaptığına dair varsayımlarda bulunuruz. Varsayım teorilerimizi kişisel algılarız. Sonra da o kişileri suçlar ve sözlerimizle duygusal zehir saçarak tepki gösteririz. İşte bu nedenle varsayımda bulunuğumuz herşeyde problemlere davetiye çıkartırız… Varsayımlarda bulunuruz, Yalnış anlarız Kişisel algılarız Drama yaratırız… Yaşamımızdaki üzüntülerin, dramların kaynağında; kişisel algılama ve varsayımda bulunmak vardır… Varsayımlarımız ve kişisel algılamada fazlasıyla duygusal zehir yaratırız. Çünkü, genellikle varsayımlarımızla ilgli dedikodulara başlarız. Birşeyi anlamadığımızda varsayımlarda bulunarak ona anlam vermeye çalışırız ama gerçek ortaya çıktığında rüya balonumuz patlar ve gerçeğin hiç de düşündüğümüz gibi olmadığını anlarız. İlişkilerdeki varsayımlarda bulunmak probleme davetiye çıkarır. İlişkilerdeki varsayımlarda kavgalarımızın, zorunluluklarımızın, sevdiğimizi iddia ettiğimiz kişileri yalnış anlamamızın nedenidir. İsteklerimiz otomatikman yapılmadığında beklentilerimiz gerçekleşmediğinde kırılır, incinir, üzülür, bunu nasıl yapabildin ? bilmeliydin ? diye düşünürüz. İnsan zihni ilginçtir. Kendimizi güvende hissedebilmek için herşey bir anlam vermeye, açıklamaya anlamaya çalışmaya ve anladığımızın doğru olduğu konusunda haklı çıkmaya ihtiyaç duyarız. İşittiğimiz bir şeyi anlamadığımızda bile anladığımıza dair varsayımda bulunuruz. Ve varsayımlarla verdiğimiz anlama inanırız. Anlamadığımız bir konuda her türlü varsayımda bulunuruz. Çünkü, soru sorma cesaretine sahip değiliz…Bir şeye inandığımızda o konuda haklı olduğumuzu varsayarak haklılığımızı kanıtlamak, inanç pozisyonumuzu savunmak uğruna ilişkilerimizi bozmayı yok etmeyi bile göze alırız. Başkalarının bizim gibi düşündüğünü hissettiğini, yargıladığını, sömürdüğünü varsayarız. İnsanların en büyük varsayımı budur. Bu nedenle başkalarının yanında kendimiz olmaktan korkarız. Çünkü, herkesin bizi yargılayacağını, suçlayacağını , kullanacağını, sömüreceğini varsayarız. Kendimizin yaptığı gibi… Bu yüzden başkalarına bizi reddetme şansını vermeden biz kendimizi reddederiz. Başkasının bize yapacağını bizim kendimize yapmamız daha güvenlidir… Yapabileceklerinizi abartmanız yada yapabileceğinizden daha düşük amaç edinmeniz kendinize doğru sorular sormak ve yanıtı almak için zaman ayırmamanızdan kaynaklanır. Belki gerçekten istediğiniz şeyi bilmek için kendinize yalan söylemekten vazgeçmeniz gerekebilir… İlişkiye girdiğinizde neden hoşlandığınıza gerekçe aranır sadece görmek istenen görülür… Hoşlanılmayan noktalar yadsınır… Haklı olmak için kendinize yalan söylersiniz.. Varsayımlarda bulunursunuz. “Sevgimle kişiyi değiştirmek“ Oysa sevgimiz kimseyi değiştirmez. Kişi değişiyorsa değişmek istediği içindir. Bir süre sonra birşeyler olup inciniriz. Birden görmek istemediğimiz şeyleri görürüz. Bu duygusal acının nedeni olarak kişiyi suçlarız. Sevginin mazur görmeye / gösterilmeye ihtiyacı yoktur. Sevgi ya vardır yada yoktur… Hiç değiştirmek istemediğiniz birini bulun.. Zaten istediğiniz gibi olan biriyle olmak değşitirmeye çalışacağınız biriyle olmaktan daha kolaydır… Beni olduğum gibi seversen “PEKİ” gel… Olduğum gibi sevmezsen “PEKİ” güle güle başkasını bul… Önce partnerinize sonra hayatınızdaki herkesle varsayılamlara dayanmayan bir ilişki kurduğunuzda iletişim tamamen değişecektir. İlişkileriniz yanlış varsayımların oluşturduğu çelişkilerden dolayı yıpranmayacaktır. Kendinizi varsayımlardan kurtarmanın yolu soru sormaktan geçiyor. Anlamadığınızın sorun, netleşene kadar soru sorma cesareti gösterin varsayımsız iletişim açık ve nettir. Açık bir iletişimle tüm ilişkiler değişecektir.Pratik yapmak tekrarlarla uygulamak iradeyi güçlendirir, tohumu besler. Yeni alışkanlığın yerleşmesi için sağlam bir temel oluşturur.Bu anlaşmayı alışkanlığa dönüştürdüğünüzde tüm yaşamınız da dönüşecektir.Rüyanızı dönüştürdüğünüzde yaşamınızda yaşamınızda sihir kendiliğinden oluşur. Sihirli yaşamda istediğiniz herşey size kolaylıkla gelir. Çünkü, ruh içinizde özgürce dolaşır. Bu niyetin ustalığı – yaşamın ustalığı – ruhun ustalığı – sevginin ustalığı – değer bilmenin ustalığıdır.
BU YOL BİREYSEL ÖZGÜRLÜĞÜN YOLUDUR.
Varsayımlarda bulunmanın problemi, varsayımlarımızın gerçek olduğuna inanmamızdır. Başkalarının neyi düşündüğüne, yaptığına dair varsayımlarda bulunuruz. Varsayım teorilerimizi kişisel algılarız. Sonra da o kişileri suçlar ve sözlerimizle duygusal zehir saçarak tepki gösteririz. İşte bu nedenle varsayımda bulunuğumuz herşeyde problemlere davetiye çıkartırız… Varsayımlarda bulunuruz, Yalnış anlarız Kişisel algılarız Drama yaratırız… Yaşamımızdaki üzüntülerin, dramların kaynağında; kişisel algılama ve varsayımda bulunmak vardır… Varsayımlarımız ve kişisel algılamada fazlasıyla duygusal zehir yaratırız. Çünkü, genellikle varsayımlarımızla ilgli dedikodulara başlarız. Birşeyi anlamadığımızda varsayımlarda bulunarak ona anlam vermeye çalışırız ama gerçek ortaya çıktığında rüya balonumuz patlar ve gerçeğin hiç de düşündüğümüz gibi olmadığını anlarız. İlişkilerdeki varsayımlarda bulunmak probleme davetiye çıkarır. İlişkilerdeki varsayımlarda kavgalarımızın, zorunluluklarımızın, sevdiğimizi iddia ettiğimiz kişileri yalnış anlamamızın nedenidir. İsteklerimiz otomatikman yapılmadığında beklentilerimiz gerçekleşmediğinde kırılır, incinir, üzülür, bunu nasıl yapabildin ? bilmeliydin ? diye düşünürüz. İnsan zihni ilginçtir. Kendimizi güvende hissedebilmek için herşey bir anlam vermeye, açıklamaya anlamaya çalışmaya ve anladığımızın doğru olduğu konusunda haklı çıkmaya ihtiyaç duyarız. İşittiğimiz bir şeyi anlamadığımızda bile anladığımıza dair varsayımda bulunuruz. Ve varsayımlarla verdiğimiz anlama inanırız. Anlamadığımız bir konuda her türlü varsayımda bulunuruz. Çünkü, soru sorma cesaretine sahip değiliz…Bir şeye inandığımızda o konuda haklı olduğumuzu varsayarak haklılığımızı kanıtlamak, inanç pozisyonumuzu savunmak uğruna ilişkilerimizi bozmayı yok etmeyi bile göze alırız. Başkalarının bizim gibi düşündüğünü hissettiğini, yargıladığını, sömürdüğünü varsayarız. İnsanların en büyük varsayımı budur. Bu nedenle başkalarının yanında kendimiz olmaktan korkarız. Çünkü, herkesin bizi yargılayacağını, suçlayacağını , kullanacağını, sömüreceğini varsayarız. Kendimizin yaptığı gibi… Bu yüzden başkalarına bizi reddetme şansını vermeden biz kendimizi reddederiz. Başkasının bize yapacağını bizim kendimize yapmamız daha güvenlidir… Yapabileceklerinizi abartmanız yada yapabileceğinizden daha düşük amaç edinmeniz kendinize doğru sorular sormak ve yanıtı almak için zaman ayırmamanızdan kaynaklanır. Belki gerçekten istediğiniz şeyi bilmek için kendinize yalan söylemekten vazgeçmeniz gerekebilir… İlişkiye girdiğinizde neden hoşlandığınıza gerekçe aranır sadece görmek istenen görülür… Hoşlanılmayan noktalar yadsınır… Haklı olmak için kendinize yalan söylersiniz.. Varsayımlarda bulunursunuz. “Sevgimle kişiyi değiştirmek“ Oysa sevgimiz kimseyi değiştirmez. Kişi değişiyorsa değişmek istediği içindir. Bir süre sonra birşeyler olup inciniriz. Birden görmek istemediğimiz şeyleri görürüz. Bu duygusal acının nedeni olarak kişiyi suçlarız. Sevginin mazur görmeye / gösterilmeye ihtiyacı yoktur. Sevgi ya vardır yada yoktur… Hiç değiştirmek istemediğiniz birini bulun.. Zaten istediğiniz gibi olan biriyle olmak değşitirmeye çalışacağınız biriyle olmaktan daha kolaydır… Beni olduğum gibi seversen “PEKİ” gel… Olduğum gibi sevmezsen “PEKİ” güle güle başkasını bul… Önce partnerinize sonra hayatınızdaki herkesle varsayılamlara dayanmayan bir ilişki kurduğunuzda iletişim tamamen değişecektir. İlişkileriniz yanlış varsayımların oluşturduğu çelişkilerden dolayı yıpranmayacaktır. Kendinizi varsayımlardan kurtarmanın yolu soru sormaktan geçiyor. Anlamadığınızın sorun, netleşene kadar soru sorma cesareti gösterin varsayımsız iletişim açık ve nettir. Açık bir iletişimle tüm ilişkiler değişecektir.Pratik yapmak tekrarlarla uygulamak iradeyi güçlendirir, tohumu besler. Yeni alışkanlığın yerleşmesi için sağlam bir temel oluşturur.Bu anlaşmayı alışkanlığa dönüştürdüğünüzde tüm yaşamınız da dönüşecektir.Rüyanızı dönüştürdüğünüzde yaşamınızda yaşamınızda sihir kendiliğinden oluşur. Sihirli yaşamda istediğiniz herşey size kolaylıkla gelir. Çünkü, ruh içinizde özgürce dolaşır. Bu niyetin ustalığı – yaşamın ustalığı – ruhun ustalığı – sevginin ustalığı – değer bilmenin ustalığıdır.
BU YOL BİREYSEL ÖZGÜRLÜĞÜN YOLUDUR.
4.ANLAŞMA DAİMA YAPABİLDİĞİNİN EN İYİSİNİ YAP…
Bu anlaşma üç anlaşmanın kalıcı alışkanlığa dönüşmesini sağlayan anlaşmadır. İlk üçün aksiyonudur. Her koşul altında daima en iyisini yapın, ne daha fazla ne daha az. An her an değiştiği için asla “en iyiniz” olmayacaktır. Sabah taze – enerjik olarak yaptığınız “en iyi” akşamın yorgunluğunda yaptığınız “en iyi” den daha iyi olacaktır. En iyiniz sağlıklı yada hasta olmanıza – ayık yada sarhoş olmanıza göre değişecektir. Günlük yaşamınızda duygularınızın andan ana, saatten saate, günden güne, değişiklik göstermesi gibi “en iyiniz” de zaman içinde değişime uğrayacaktır. 4. yeni anlaşmayı uyguladıkça “ en iyiniz” gittikçe “en iyiniz” olacaktır. Eğer yapabildiğinizin en iyisini yaptığınızda kendinizi yargılamak içinmazeret bulamazsınız. Yargılamadığınızda suçluluk duygusu suçlama yada kendinizi cezalandırmazsınız. BU dünyada; hazzı ve yaşamı feda etmek için değil ! Yaşamak mutlu olmak sevmek için varız. Yapabildiğinin en iyisini yapmakla yaşamı dolu dolu yoğun yaşanıyor. Üretken kendinize iyi olursunuz. Eğlenir can sıkıntısı çaresizlik hissetmezsin. En iyi yaptığınızda kendinizide kabul etmeyi de öğrenirsiniz. Hatalardan ders almayı öğrenmek pratik yapmak sonuca dürüstçe bakmak ve yola yine devam etmek… Buda farkındalığımızı geliştirir. Yapabildiğinizin en iyisini yapmak iş gibi gelmez, yapılandan zevk alınır. Çünkü, bunu bildiğinizde sonuçlar beklediğiniz gibi olmasa bile negatif duygular uyandırmaz. Hatalardan ders alınır ve yeni yol denenir.Tanrı hayattır. Tanrı yaşamın kendisinin ifadesidir. “SENİ SEVİYORUM TANRIM” demenin en iyi yolu yaşamınızda en iyisini yaparak yaşamaktır. “TEŞEKKÜR EDERİM TANRIM” demenin en iyi yolu geçmişi özgür bırakarak anda yaşayabilmek şimdi ve burada olabilmektir. Yaşam sizden neyi alıyorsa bırakın gitsin. Aktif bir teslimiyet duygusu içinde geçmişi bıraktığınızda anda dolu dolu canlı olmanıza izin verirsiniz. Geçmişi bırakmak demek şu andaki rüyanızdan haz almanız demektir. Geçmişte bir rüyada yaşarsanız, şu anda olandan haz alamazsınız. Şu anda olandan zevk almamak geçmişte yaşamaktır. Bu acı çekmeyi, kendinize acımayı, gözyaşınızı getirir. Oysa dünyaya mutlu olmaya seevmeye paylaşmaya gelindi. Bu haklarınızı kullanın ve yaşamdan zevk alın. İçinizden akıp giden yaşama tepki duymayın. İçinizden akıp giden yaşam tanrıdır. Sizin varlığınız tanrının varlığının kanıtıdır. Sizin varlığınız yaşamın ve enerjinin kanıtıdır. Tanrı için kanıt aramayın. Risk alın ve yaşamınızdan haz alın. Hayır demek istediğinizde hayır deyin. Evet demek istediğinizde evet deyin. Sizin kendiniz olmaya hakkınız var. En iyisini yapmadığınızda kendiniz olma hakkını elinizden alıyorsunuz. Yaşamınızdaki canlılık üretgenlik sevecenliik tanrının size “hey seni seviyorum” demesidir. İlk üç anlaşma; yapabildiğinizin en iyisini yaptığınızda işlevsel olur. Daima sözünü özenle kullanacağını bekleme; alışkanlıklar güçlüdür, zihinize kazılmış olabilir. Yine de yapabileceğinizin en iyisini yapabilirsiniz. Hiçbir şeyi asla kişisel algılamayacağınızı beklemeyin; sadece en iyisini yapın. Asla bir daha varsayımda bulunmayacağınız anı beklemeyin; yine de en iyisini yapabilirsiniz. Yapabildiğinizin en iyisini yaptığınızda sözlerinizi özensiz kullanma.. Kişisel algılama ve varsayımlarda bulunma alışkanlıklarınız gittikçe zayıflayacak ve seyrekleşecektir. Daima en iyisini yaptığınıda dönüşümün ustası olacaksınız. Uygulama kişiyi ustalaştırır.
DÖRT ANLAŞMA; dönüşüm ustalığının özetidir.
Bu cehennemi cennete dönüştürme ustalığıdır.
Bilgi hazdır. Sadece kullanmayı bekliyor. Dört Anlaşmayı öğrendik. Bilgiye sahiptik ama anlaşmaları yaşama katmaya ihtiyaç vardır. Bu anlaşmaların anlamına ve gücüne saygı duymanızın zamanı geldi. Bu anlaşmaları yaşamınıza geçirmek için yapabileceğinizin en iyisini yapın. Bu anlaşmalara sadık kalabilmek için tüm gücümüzü kullanmalıyız. Düştüğünüzde kendinizi yargılamayın. Kendinize karşı dirençli olun. Her düştüğünüzde kendinizi yargılamayın. Kendinize karşı dirençli olun. Her düşüşte ayağa kalkın ve anlaşmanızı yeniden yapın. Dikkatinizi geleceğe değil. Bugüne yöneltin. Anda yaşayın her günün hakkını vererek yaşayın. Bu anlaşmalara uymak için yapabileceğinizin en iyisini yapın.
Bu cehennemi cennete dönüştürme ustalığıdır.
Bilgi hazdır. Sadece kullanmayı bekliyor. Dört Anlaşmayı öğrendik. Bilgiye sahiptik ama anlaşmaları yaşama katmaya ihtiyaç vardır. Bu anlaşmaların anlamına ve gücüne saygı duymanızın zamanı geldi. Bu anlaşmaları yaşamınıza geçirmek için yapabileceğinizin en iyisini yapın. Bu anlaşmalara sadık kalabilmek için tüm gücümüzü kullanmalıyız. Düştüğünüzde kendinizi yargılamayın. Kendinize karşı dirençli olun. Her düştüğünüzde kendinizi yargılamayın. Kendinize karşı dirençli olun. Her düşüşte ayağa kalkın ve anlaşmanızı yeniden yapın. Dikkatinizi geleceğe değil. Bugüne yöneltin. Anda yaşayın her günün hakkını vererek yaşayın. Bu anlaşmalara uymak için yapabileceğinizin en iyisini yapın.
BUGÜN, YENİ BİR RÜYANIN BAŞLANGICI OLSUN.
<Alıntı>
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder